Haşimoto Hastalığı Kimlerde Sık Görülür?
Aşağıda Haşimoto tiroiditinin sıkça görüldüğü kişi ve gruplar özetlenmiştir.
- Cinsiyet: Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür.
- Yaş: Genellikle 30 ila 50 yaşları arasında teşhis edilir, ancak her yaşta görülebilir.
- Genetik Faktörler: Aile geçmişi olan bireylerde risk artar. Yani ailesinde tiroid problemleri olan kişilerde Haşimoto riski daha yüksektir.
- Diğer Otoimmün Hastalıklar: Tip 1 diyabet, romatoid artrit gibi otoimmün hastalıklara sahip kişilerde Haşimoto riski artar.
- Radyasyon Maruziyeti: Radyasyona maruz kalan kişilerde risk artabilir. Örneğin, radyoaktif iyot tedavisi veya radyas- yonla tedavi edilen boyun veya göğüs bölgeleri gibi.
- Diğer Faktörler: Yetersiz selenyum alımı da Haşimoto tiroiditi riskini artırabilir. Eğer Haşimoto tiroiditi veya tiroidle ilgili başka bir rahatsızlıktan şüpheleniyorsanız, bir endokrinoloji uzmanına başvurmanız önemlidir.
Çevresel Sebepler
Haşimoto hastalığının etiyolojisinde birçok çevresel faktör olduğu gibi genetik olmayan tetikleyiciler de rol oynamaktadır. Haşimoto tiroiditi; genetik faktör zemininde çevresel faktör- lerle tetiklenen otoimmün bir hastalıktır. İnsan vücudunun sahip olduğu bağışıklık sistemi on binlerce yıldır savunma ihtiyaçları- mızla beraber gelişmiş ve her geçen yüzyıl gelişimini devam ettire- rek bugüne dek gelmiştir. Ancak gelişen bağışıklık sisteminin yanı sıra artan hijyen ile mikroorganizmaların hayatımızdaki varlığı- nın azalması, vücudumuzdaki enfeksiyon oranını azaltsa da daha fazla alerji ve otoimmün hastalıkların ortaya çıkmasına yol açmış- tır. Çevresel faktörlerden hijyen koşullarındaki değişimin dışında sigara, stres, iyot alımı, ilaçlar, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar, ışınlama ve kirleticiler de Haşimoto hastalığının çevresel etkenleri içerisinde yer almaktadır. Tek bir çevresel etkene maruz kalmış olmak Haşimoto hastalı- ğını doğrudan tiroid otoimmünitesi ile doğrudan ilişkilendirmek için doğru olmadığı gibi hastalık birkaç faktörün kombinasyonu ile ilişkili olabilir ve klinik semptomların gözlenmesi zaman alabilir.
Modern sanayi toplumu olmamızın getirmiş olduğu endüstri- yel ürün kullanımı, kozmetik ve bakım ürünleri, gıda katkı madde- leri ve gıda ambalajları özellikle Haşimoto hastalığında da tetik- leyici rol oynayan otoimmün hastalıkları tetikler. Bu doğrultuda klor, brom, flor içeren halojenler, pestisit, fitalatlar, küflü gıdalar, cıva gibi ağır madenler, amalgam içeren dolgular, boyalar, halı temizleyicileri, saç boyaları, flor içeren diş macunları, parfüm ve deodorantlar otoimmün hastalıkları ve Haşimotoyu tetikleyen belli başlı tetikleyiciler içerisinde yer almaktadır.
Ayrıca poliaromatik hidrokarbonlar, perflorlu kimyasallar, fitalatlar ve bisfenol A dahil birçok çevresel kirletici maddenin tiroid hücreleri için toksik olduğu Haşimotoyu tetiklediği görül- müştür. Polihalojenli maddelere maruz kalan bireylerde, antimik- rozomal antikor ve antitiroglobulin antikorlarda belirgin artışla beraber yüksek bir hipotiroidizm prevalansı da gözlenmiştir.
BPA (bisfenol A) ve fitalat, zayıf östrojenik etkiye sahip olup BPA’ nın oksidatif stresi indüklediği de görülmüştür. 2007 yılında Amerika’da yapılan bir çalışmada erişkinlerde idrar fitalat düzeyi artıkça TSH düzeyinin de yükseldiği ortaya koyulmuş olup ABD kısırlık kliniklerine başvuran 408 erkekte yapılan bir kesitsel çalış- mada idrarda fitalat metabolitleri arttıkça serbest tiroksin (T4) düzeylerinin azaldığı gösterilmiştir. BPA, tiroid hormonu reseptö- rüne bağlanabilir ve T3’e zıt hareket ederek transkripsiyonel aktivi- tesini inhibe edebilir. 2007 yılında Dolinoy ve arkadaşları; anne rahminde BPA’ya maruz kalınmasının farelerde DNA metilasyo- nunu değiştirerek epigenetik değişikliğe yol açabileceğini göster- miştir. İçme suyu olarak hazır su kullanan annelerin bebeklerinde ortalama kordon kanı BPA düzeyleri çeşme suyu kullananlara oranla daha yüksek bulunması hazır suların konulduğu plastik şişelerden sızan BPA’ ya maruziyetle açıklanmıştır. Birçok endokrin sistem üzerine etkisi olan BPA konusunda, yiyecek ve içecek tüketi- mimize dikkat etmek, bizlere yol gösterici olacaktır. Annede biriken poliklorlu bifenoller (PCB) süt yoluyla bebeğe aktarılır. PCB’ ler yağlarda yüksek oranda çözünebildiğinden hayvansal yağ hücre- lerinde depolanabilmektedir. Petrol rafinerileri gibi petrokimya komplekslerini çevreleyen bölgelerde yaşayan insanlarda anti-tiroid antikorları ve Haşimoto hastalığının görülme riski daha yüksektir.
İnsan vücudu, insektisitlere ve fungisitlere maruz kaldığında hipotiroidizm görülme riski artış göstermektedir. Pestisit maruzi- yetinde, annenin maruz kalmasıyla bile bebek etkilenebilmekte ve bebekte tiroid bezinin (guatr) boyutunda büyüme görülmesine, TPO antikorlarında artışa ve diğer bir takım otoimmün hastalık- ların (diyabet dâhil) belirtilerinin gözlenmesine de neden olmak- tadır. Çevresel etkenler bahsi edildiği gibi Haşimoto hastalığının gelişiminde açıkça önemli rol oynamakta olup yukarıdaki etken- lerden kaçınılması gerekmektedir.
Işınlama (Kaza Sonucu veya Tıbbi Amaçlar Için)
Radyoterapi, kanser hastalığını tedavi etmek için en yaygın tedavi yaklaşımlarından bir tanesidir. Ancak baş ve boyun bölgesine uygulanan radyoterapi, hipotiroidiye neden olabilir. Radyoterapi alan her 10 kişiden yaklaşık 3’ünde genellikle ilk beş yıl içerisinde hipotiroidizm görülmektedir.
Haşimoto ve Genetik Yatkınlık
Haşimoto hastalığı kalıtımsal özelikler taşımakta olup hastalı- ğın görülme sıklığının bu kadar yaygın olması pek tabi ki yalnızca genlerdeki kalıtsal değişikliklerle açıklanamaz. Çünkü gen mutas- yonları ve mutasyona uğramış genlerin aktarımı için en az iki nesil gerekir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda yedi genin Haşimoto etiyolojisine katkıda bulunduğu ortaya konmuştur. Keşfedilen ilk gen olan HLA-DR3, Haşimoto ile ilişkilidir. Bu genler, hastalığı tetiklemek için muhtemelen epigenetik mekanizmalar yoluyla enfeksiyon gibi çevresel faktörlerle etkileşime girer. Genetik çalışmalarda Haşimoto tiroiditi ile sitotoksik T hücre antijen- 4, protein tirozin fosfataz-22 geni ve zinc-finger geni, Tg gen farklılıkları arasında ilişki saptanmıştır. Bununla birlikte, yeni genomik araçların ortaya çıkması ve insan genomu ve HapMap projelerinin tamamlanmasıyla yeni HLA olmayan genler tanım- lanmış ve bunların hastalık etiyolojisi üzerindeki fonksiyonel etkileri de incelenmiştir. Gelecekteki çalışmalar, büyük olasılıkla Haşimotoya duyarlı genler ile hastalığın çevresel tetikleyicileri arasındaki epigenetik etkileşimleri de inceleyecektir.
Konu ile ilgili videoyu izleyebilirsiniz.